Sayın RÜSTEMOĞLU sohbetimize hoş geldiniz. Bize biraz kendinizi tanıtabilir misiniz? Hangi okullardan mezun oldunuz? Hangi eğitimleri aldınız? 

– 1967 yılında Antakya’da doğdum, lise öğrenimini Antakya Özel Ata Lisesi’nde tamamladıktan sonra, Ankara’ya gittim ve 1989 yılında Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum.  

İş hayatınıza bir profesyonel olarak başladığınızı biliyoruz. İlk işinizden, görevlerinizden biraz söz edebilir misiniz?

– 1990 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne zırhlı araç üretmek üzere kurulan ve Türkiye’nin Savunma Sanayi alanındaki ilk özel teşebbüsü olan FNSS Savunma Sistemleri A.Ş.’de Teknoloji Transfer Departmanında çalışmaya başladım. Firmanın küçülme kararı ile birlikte 1995 yılında işten çıkartıldım.

Kendi işinizi ne zaman kurdunuz ve ilk girişiminiz ne oldu?

– Aynı yıl 28 yaşındayken, yıllarca beraber çalıştığımız bir arkadaşımla birlikte, aldığım tazminatı sermaye yaparak “Forum Mühendislik”i kurduk. Savunma sanayinde edindiğimiz deneyim ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetlerinde bulunan M113 araçlarını modernize etmek üzere, araçların alt sistemlerini satın almak için açılan ihalelere katılarak savunma sanayi sektöründeki yerini almak üzere yola koyulduk. Kurulmamızdan sadece 3 ay sonra 1 milyon USD değerinde kontratlar üstlendik.

Kendi işini kuran herkes böyle başarılar elde edemiyor, sizce bu sektörde böylesine başarılı olmanızın en büyük etkeni nedir?

– Bu açıdan şanslı olduğumu düşünüyorum. Çalışma hayatıma başladığım yıllarda savunma sektörü Türkiye’de henüz yeni gelişmeye başlamıştı. En büyük avantajım böyle bir dönemde bu konuda Türkiye’de öncü olmuş bir kuruluşta çalışmam oldu. Üstelik bu firmanın “Teknoloji Transfer” departmanında çalıştım, böylelikle Türkiye’de o yıllarda bulunmayan teknolojileri tanıma ve üretimini yapan firmalarla iyi ilişkiler geliştirme imkânım oldu. İşten ayrıldıktan sonra da bu deneyimleri değerlendirebileceğim için girişimci olmaya karar verdim.

Savunma sanayinde üretime de geçtiğinizi biliyoruz, bize biraz da bu girişiminizden söz eder misiniz?

– 2000 yılında, Silahlı Kuvvetlerin yerli üretimi desteklemek adına satın alacağı malzemelerde yerli katkı payına dikkat etmeye başlaması ile birlikte lisans altında yerli imalata başladık.  Taşeron firmalara ürettirilen malzemelerin test ve montajı için bir de atölye kurduk. Zamanla zırhlı araç ve tankların alt sistemlerini tamamıyla yerli olarak üretir duruma geçtik.  

Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonunda ne gibi bir rol aldınız ve ne gibi yenilikler sundunuz?

– 2000 yılından sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı 1. Ana Bakım Merkezi Komutanlığına Türkiye’nin ilk Yüksek Vakumlu Optik Kaplama Ünitesi şirketimiz Forum Mühendislik tarafından kuruldu ve işletmeye alındı. Bu teknoloji sayesinde Türk Ordusuna optik ve elektronik ürünler için dizayn ve üretim yeteneği kazandırmış olduk. Yine aynı yıl içerisinde İstanbul merkezli “İltek İleri Teknoloji Şirketi”ni bünyemize katarak, Tübitak – MAM tesislerinde bu zamana kadar dünyada sadece 2 ülkede bulunan Yüksek Hassasiyetli Hedef Tespit cihazının araştırma ve geliştirmesini tamamlayıp, 800 adet Türk Silahlı Kuvvetlerine teslim ettik.

Personel ve acil durumlar için de bazı cihazlar ürettiğinizi ve ihracatını yaptığınızı biliyoruz. Biraz da bunlardan söz eder misiniz?

– Güneydoğu koşullarında zırhlı araç içerisinde donmak üzere olan ve ısınmak için aracın içinde gazete kâğıdı yakarak zehirlenen ve hayatını kaybeden bir askerin hikâyesi beni çok etkilemişti. Bu nedenle insan hayatını koruyan sistemler üretmeye karar verdim. Bugüne kadar Forum Mühendislik olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyacı için zırhlı araç ve tanklarda halen kullanılan yaklaşık 2.700 adet “Personel Isıtıcı” ve 1.200 adet “Otomatik Yangın – İnfilak Tespit ve Söndürme Sistemi” teslim ettik. Bu sistemler sayesinde, özellikle kış aylarında zırhlı araçlarda bulunan personelin daha sağlıklı ve ısıtılmış bir ortamda olmasını sağladık ve olası yangın veya patlamaları tespit eden ve söndüren sistemler sayesinde güvenliği arttırdık. Ayrıca bu sistemleri Suudi Arabistan, Malezya gibi ülkelere de ihraç ettik.

Çevreye karşı duyarlı kişiliğinizi yakından tanıyoruz, bunu çalışmalarınıza da yansıttınız mı?

– Tabii ki… 2007 yılından itibaren yeniliklere ve doğaya duyarlılığa dikkat etmeye başladık.  Elektronik ve otomasyon teknolojileri konularında savunma sektöründe elde edilen deneyimleri kullanarak, enerji tasarrufuna yönelik “Hibrid Çok Yakıtlı Araç Dönüşüm Kiti” geliştirme çalışmalarına başladık. Günümüzde kullanılan milyonlarca benzinli ve dizel araçların çevreye verdiği zararları hepimiz biliyoruz. Dünyadaki emisyon normları ve petrol darlığı göz önüne alındığında, yeni üretilecek araçların tümünün, daha enerji verimli hale gelmesi amacıyla “Hibrid” olarak üretileceğini varsayarak, bu geçiş sürecine yönelik olarak halen kullanılmakta olan benzinli ve dizel araçları “Hibrid” hale dönüştürecek bir teknoloji geliştirdik. Bu teknoloji ile araca bir elektrikli kit (Hibrikit) yerleştirilerek araç hibrid özelliği kazanmakta ve petrol türevi yakıttan tasarruf ederek, aküden aldığı enerjiyi sürekli yenileyerek saatlerce yol alabilmektedir.

Dünyada 2013 yılında uygulamaya geçecek olan emisyon standartlarına ciddi bir alternatif sunacak olan bu teknoloji sayesinde, trafikte bulunan araçların da 3-4 saat içerisinde “Hibrid” araca dönüştürülmesi mümkün olabiliyor ve bu sayede %30’lara varan enerji tasarrufu sağlanabiliyor. Normal araçlara 4 x 4 özelliği de kazandırabilen “Hibrikit” teknolojisinin patenti Forum Mühendisliğe ait olup, hava kirliliğine sebep olan şehiriçi otobüsler için de hem temiz hava hem de enerji tasarrufu sağlayacak.

Geleceğe nasıl bakıyorsunuz? 

– 1995 yılında iki genç insan olarak kendi kısıtlı olanaklarımızla kurduğumuz Forum Mühendislik, bugün tamamen kendi öz kaynaklarıyla teknoloji alanında Türkiye’nin lider kuruluşlarından biri olma yolunda ilerlemektedir. Temel prensibimiz olan özgün tasarımların yaratılması ve uygulanması konularında araştırma geliştirmeye çok önem vermekteyiz. Faaliyet gösterdiğimiz sektör savaşa değil, hayat kurtarmaya hizmet etmektedir. Bu nedenle yapacağımız çalışmaların ve geliştireceğimiz sistemlerin, ileri yıllarda mevcut ihracat yaptığımız ülkelere ilave olarak, birçok ülke tarafından da talep edileceğine inanıyoruz.

Faaliyette bulunduğunuz sektörde kadın olmak zor değil mi? Ne gibi dezavantajlarla karşılaştınız? Ülkemizde iş dünyasındaki kadın girişimciler için neler söylemek istesiniz?

Tam anlamıyla bir erkek egemen sektörde çalışmış olmama rağmen, ben kendi adıma çok fazla dezanataj yaşadığımı söyleyemeyeceğim. Tersine, pozitif ayrımcılık denebilecek pek çok avantaj yaşadım. Ailem de kararlarımda beni hep özgür bıraktı, aynı zamanda desteklerini de esirgemediler. Fakat ne yazık ki Türkiye’de kadınların pek çoğu benimle aynı şansa sahip değil. Türkiye’de kadınlar hala büyük çoğunlukla toplumsal üretimin dışında tutulmakta, ucuz ve vasıfsız işgücü olarak görülmekte, kadının doğurganlığı, annelik görevi ve ev işleri üretime katılmasında veya iş hayatında ilerlemesinde büyük engeller teşkil etmektedir. Kadının ev hayatı ve iş hayatı arasında denge kurmak zorunda olması, kadınların annelik, eşlik rolünün bir uzantısı gibi değerlendirilen öğretmenlik, hemşirelik, sekreterli gibi feminen mesleklere yönelmesine yol açmakta, böylelikle kariyerini oluşturması zorlaşmakta. Dünyada işveren konumunda çalışan kadınlar 15 milyonluk bir oranla en fazla Almanya’da bulunuyor, Türkiye’de ise bu oran sadece 2 milyon 714 bin.

Siyaset bilimci Samuel Huntington’ın (1927-2008) deyimi ile, Türkiye bir “Thorn State” (Ayrık ülke), yani ne doğuya ne batıya ait olan, fakat iki taraftan da biraz almış bir ülke. Türkiye’nin doğusunda yaşayanlar ve batısında yaşayan, ama doğudan göç etmiş olanlar ile batısında yaşayanlar arasında da ciddi farklar bulunmakta. Türkiye’nin doğusunda yaşayan kadınlar, aile baskısı, eş baskısı veya mahalle baskısı görmekte. Bu baskıların görüldüğü bölgelerde eğitim seviyesi çok düşük ve kadın, eğitimli olsa bile, kariyerini planlayamamakta ve işinde yükselememekte. Sivil Toplum kuruluşlarının bu bölgelerde bu tip eşitsizlikleri gidermeye yönelik sosyal sorumluluk projelerini arttırmaları gerektiğini düşünüyorum. 

Bütün bu çalışmaların başında olan sizi, bir kadın girişimci olarak Kagider’in(*) ödüllendirmiş bulunmakta. Bize biraz bu ödülden ve ödülün sizdeki etkisinden söz eder misiniz?

– Sektörümüzde bir kadın olmak ve özellikle de girişimci rolünü üstlenmem konusundaki gayretlerimi değerlendiren, Garanti Bankası, Ekonomist Dergisi ve Kagider, birlikte düzenledikleri ve bu yıl 5.600 kişinin katıldığı Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’nda “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi” ödülüne beni layık gördüler. Yaptığınız çalışmaların, verdiğiniz emeklerin başkaları tarafından da fark edilmesi çok mutluluk verici. Bu ödül beni inanılmaz derece mutlu etti. Yıllarca geçirdiğimiz zor ve sıkıntılı zamanları bana bir anda unutturdu. Aslında emekli olup, kişisel olarak bazı hayallerimi gerçekleştirmeyi düşünmeye başlamıştım, ama bu ödülle birlikte, daha uzun yıllar çalışmak için motive oldum.  İnsan hayatına katkı ve doğaya zarar vermeyen yeni projeler geliştirmeye tüm gücümle gayret edeceğim.

Ayrıca diger adayları tanıyıp, başarı öykülerini dinleyince ülkemin kadınları adına gurur duydum. Bu yarışmanın para ödülünü Garanti Bankası’nin “Kadın Girişimci Kredisi”ni kullanarak işini henüz kurmuş bir tanıdığıma hediye ettim. Onun da birkaç yıl içerisinde bu yarışmanın finalistleri arasında olacağını düşünüyorum. Bu yarışmadan sonra Kagider’in çalışmalarında aktif rol alarak Türkiye’deki kadın girişimcileri desteklemek ve onlara esin kaynağı olabilmek için çalışacağım.  Bu ödülün iş hayatım açısından da olumlu katkıları oldu. Ödül töreninden bir gün sonra İngiltere Ticaret Ateşeliğinden aradılar, kendileriyle işbirliği imkânlarını görüşeceğiz. Ayrıca medyanın gücü sayesinde, çeşitli ülkelerden iş birliği yaptığımız firmalar ödül aldığımı öğrenmişler ve kendi çalıştıkları firmalara duyurmuşlar. Onların tebriklerini kabul ederken de, bir Türk Kadını olarak ülkemi yurt dışına karşı güzel temsil etmiş olmanın gururunu yaşadım.

Kendi işini kurmak isteyen kadınlara ne gibi önerileriniz olabilir?

– Sanatçı olunmaz, sanatçı doğulur, bunun tersi olarak da girişimci doğulmaz, girişimci olunur. Erkek egemen toplumda kadın olmanın zorluklarını zaman zaman yaşamak normal, ama üretimin cinsiyet üstü bir gücü olduğuna inanıyorum. Başarının yolunun erkek ya da kadın için farklı olmadığını düşünüyorum. Temel koşul kimselere dayanmadan, sadece kendi yeteneklerinize güvenerek yola koyulmak, başkalarının risk olarak gördüğü işleri fırsat olarak değerlendirebilmek, vizyon sahibi olabilmek, işinize tutkuyla bağlı olmak ve her zaman güçlü olmak. “Başarı, güçlü olana gülümser” demiş Oscar Wilde…

İlerisi için kişisel hayalleriniz var mı?

– Doğduğum, büyüdüğüm ve o toprağın insanı olmaktan gurur duyduğum, dünyanın en güzel yerlerinden biri olan; tarihi, kültürü, mutfağı ve hoşgörüsü ile son yıllarda dünyaca ünlenen Antakya’da zeytin yetiştirmek, organik tarım yapmak ve şarap üretmek.

Sizi ve çalışmalarınızı yakından tanıma fırsatı bulduk; başarılar diliyoruz.

(*) Kagider: Türkiye Kadın Girişimciler Derneği

Söyleşiyi yapan: Hakan Okay, Haziran 2011