BAKKALLAR POTANSİYEL TÜKETİCİSİNİ NE ZAMAN GÖRECEK?
Bakkal-market tartışması, (çekişmesi demek isterdim) içinde bulunduğumuz 10 yıldır artarak devam ediyor. Elbette bu sürecin kaybedeni her zaman için bakkallar oluyor. Hükümet, zaman zaman bu haksız rekabetin önlenmesi için yasal düzenleme konularını seslendiriyor olsa da, sonrası sessizlik oluyor. Gündem telaşesi yaşamayan memleketimizde meseleler adeta süblimleşiyor. (Eskiden en azından önce erir; gündemde biraz daha kalır, sonra buhar olurdu. Şimdi direkt buhara dönüyor.)
Tüm bunları bana düşündüren şeyse Şekerbank’ın son dönemde yayınladığı “Açık Esnaf” reklam filmi oldu. İsterseniz izlemeyenler için filmi hatırlatayım önce;
http://www.youtube.com/watch?v=0FtcAOFf1hs
Şekerbank burada sadece bir reklam değil, sosyal sorumluluk projesi tanıtımı da yapıyor adeta. Hem de alışık olmadığımız üzere, ajitasyon yapmadan.
Burada eleştirim reklamverene değil, reklama konu olana, yani esnafa. Şunu peşinen söyleyeyim ki, yazacağım tüm yorumlar tamamen kendi gözlemlerimden oluşmaktadır. Okuyacaklarınıza benzemeyen esnafı elbette tenzih ederim.
Hadi esnaf diyip tüm sektörleri de geçelim ve çocukluğumuzun gözde mekânı bakkalları ele alalım. Bizim mahallede de vardı bakkalımız. Çok oldu kapanalı. Ben hep destek olmaya çalıştım kendisine. (Aslansın sen abi, dayan biraz daha diyerek değil elbet, alışveriş yaparak.) Zaman zaman fikir de vermeye çalıştım ama olmadı. Ana sebebini söylüyorum: Öncelikle bakkallarımız gözlerindeki ışığı yitireli çok olmuş. Dolayısıyla yüzlerindeki gülümseme de reklamda yansıtılanın aksine gitmiş. Şimdi bana “Sanki banka reklamları çok farklı” demeyin. Elbette değil. Ben bankada herhangi bir işim olduğu zaman adeta kibarlıktan kırılıyorum. Güler yüz hak getire. Eminim siz de öylesinizdir. Ama buradaki fark şudur ki en ücra köşelere bile bankalar şube açmaya devam ederken bakkallar kapanıyor. Ben de bu durumdan vazife çıkarıp kendilerine, gözlemlediğim dört küçük potansiyeli göstermek/hatırlatmak istiyorum. (Ömer amca keşke sen de okuyabilseydin bunları…)
Seth Godin’in son okuduğum kitabı “Hepimiz Acayibiz” de şöyle diyor yazar; (Bu arada M.A.R.K.A. yayınlarına kitabı bana ulaştırdıkları için de teşekkür ederim.)
“Acayip, kendisi gibi seçim yapan küçük grubu içinde normal karşılanır ama hayır, bu tür davranışlar kitle pazarlamacısı için hiç de cazip değildir. Bunun sonucunda kitle pazarlamacıları esas meseleyi gözden kaçırmaya devam ederler. Daha küçük gruplara hizmet etmeyi ve onlarla birlikte çalışmayı örgütlemesi gerekirken, o devasa grupları aramakla meşguldür.”
Potansiyel 1: Küçük kalemler için evlere servis
İşte bakkallara verecek ilk önerim budur. Onlar süpermarketleri kendilerine rakip gördükleri için bazı yanlışlar yapıyorlar. Bunların başında da ürün çeşitliliği geliyor. Çok fazla çeşit ürün koymak istiyorlar dükkânlarına, satamayınca da hesaplar zarar yazıyor ve bir süre sonra da dayanamayıp kilidi vuruyorlar maalesef. Hâlbuki ürün gamını genişletmek için harcadığı paranın yarısına bir çırak tutsalar ve eve servise odaklansalar, eve serviste de ilk etapta belli bir çevreye belli ürünlerle hizmet götürseler, ellerinde olmayan ürünü gerekirse marketten temin etseler, ev hanımlarını kendilerine hedef kitle seçseler, iki kilo şeker, bir paket un götürseler, eskiyi unutmasalar… Küçük broşürler bile bastırabilirler hatta. Fena mı olur?
Potansiyel 2: Gece mesaisi
Çoğu bakkal gece de açık. Marketler kapandıktan sonra da hizmete devam ediyorlar. Şahsen ben de küçük şeyler almak üzere geceleri giderim bakkala. Hâlbuki yine tersinden bakarsak, ilk maddede kazanabilecekleri avantajı günün bu saatlerinde elde edebilirler. Özellikle çalışan kesim için geceleri evin ya da keyfin herhangi bir eksiği için dışarı çıkmak zulümdür. Ayrıca biz reklamdaki esnafımız gibi düşünceli ve güler yüzlü bir halkızdır. İki adet soda için çırağı yormayız. Hadi soda almışken biraz da çekirdek, bir kutu da küp şeker isteriz. Para üstünü de çırağa bırakırız.
Potansiyel 3: Hizmet Kalitesi
Hadi dürüst olalım. Bakkalımız ışığı eksilen gözü, hevesi eksilen işi için ne kadar kaliteli bir hizmet üretebilir? Daha da dürüst olalım, hangi profesyonel, ya da hizmet sektörü çalışanı bu eksiklerinden ötürü işini-hizmetini kaliteli yapabilir? Kaliteli bir hizmet için de küçük sırlar vereyim. Sır demeyeyim hatta unutulan küçük bir şeyi hatırlatayım. Öncelikle gelen müşteri karşısında konuşmaya yarayan uzvumuzun sağa ve sola eşit derecede gerilmesi gerekir. Evet önce gülümseyin. Gelenin sizin velinimetiniz olduğunu tekrar hatırlayın. Hatta uğurlarken de çocuğuna bir çikolata yollayın. Üzgünüm ama evet cepten.
Potansiyel 4: Temiz raflar
Temiz dükkan, temiz hizmet, temiz raflar, temiz ticaret. Bakkalımız küçük metrekare, büyük stok ile çalıştığından ve stoğunu da sergilemek istediğinden genelde bazı ürünlerin üzeri toz tutar. Marketlerdeki ürünler devir hızları yüksek olduğu için gıcır gıcır değildir. Temizlik yapılır, raflar düzenlenir. Bunları bazen marka temsilcileri yapar, bazen de market personeli. Burada sevgili bakkallarımız gayet de güzel rekabet edebilir düşüncesindeyim.
Seth Godin’in cümlesine tekrar atıfta bulunarak şunu hatırlatmak istiyorum bakkallarımıza; marketler onların rakibi değil. Onlar başka bir kitleye hizmet sağlıyorlar. Bu saydıklarım da çok yeni şeyler değil evet. Eskiden var olan şeyler. Belki de malumu ilam. Esnaf ve bakkallarımız zor zamanlar geçiriyorlar. Geleceklerini karanlık görüyorlardır eminim. Ama yine de Konfiçyüs’ün şu sözünü akılda tutmalarında fayda var; “Karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak.”
——-
Abdullah Nurata
twitter.com/abdullahnurata
—————
—————
Abdullah Nurata Kimdir?
1982 Afyon doğumlu. Orta ve lise öğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra Ekonomi Lisans derecesini Bilgi Üniversitesi’nde, Pazarlama Master derecesini de Marmara Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Evlidir. Öğrencilik yıllarında harçlığını çıkardığı kaligrafi sanatı ile uğraşır. Şiir okur. Edebiyat sohbetlerinden hoşlanır. Beşiktaş taraftarıdır.
Çalışma hayatına üniversite üçüncü sınıftayken Sodexo Türkiye’de başlamış ve teorik pazarlama bilgilerini burada uygulama imkânı bulmuştur. Dört yıllık bu maceraya askerlik vesilesiyle ara vermiştir. Askerliğini Hakkâri’de yapmıştır ve perakende hayatına da askerde işlettiği kantinde başlamıştır. Müşteri memnuniyeti beklentisi olmayan bir yerde müşterilerini memnun etmeyi başarmış ve üstün hizmet ödülü almıştır. Asker’den sonra İkbal Şirketler Grubu / İkbal Gıda’da işe başlamıştır. Burada pek çok yeniliklere imza atmıştır. Kurumsal kimlik, web sayfası, ürün ambalajları, iç ve dış iletişim faaliyetleri konusunda çalışmalar yapmıştır. Takım çalışmasına mutlak suretle inanır. Bilgi Üniversitesi “Bilgim Academy” de Pazarlama ve Halkla İlişkiler üzerine eğitimler vermekte olan Nurata, halen İkbal bünyesinde Pazarlama ve Kurumsal İletişim Müdürü olarak görevini sürdürmekte ve İkbal Keyfi dergisinde düzenli olarak makaleler yazmaktadır.